H.G. Wells’in Ay'da İlk İnsanlar (The First Men in the Moon, 1901) adlı romanı, bilim kurgu türünün temel taşlarından biri olarak kabul edilir. Roman, bilim insanı Cavor ve hırslı tüccar Bedford’un'un Ay’a yolculuğu ve orada karşılaştıkları gelişmiş bir yeraltı uygarlığını anlatır. Eser, yalnızca Ay’ın fiziksel keşfini değil, aynı zamanda insanın bilinmeyeni anlama arayışını ve bu arayışın etik sonuçlarını ele alır. Roman, dönemin bilimsel ve teknolojik yeniliklerinden esinlenmiştir. Cavor’un geliştirdiği “cavorit” adlı yerçekimini etkisiz kılan madde, dönemin bilime olan hayranlığını ve bu hayranlığın hayal gücünü nasıl şekillendirdiğini gösterir. Wells bu romanda yalnızca bilimsel ilerlemeyi yüceltmekle kalmaz; bu ilerlemenin kontrolsüz olduğu takdirde yol açabileceği sorunlara da dikkat çeker. Ay’daki Selenit uygarlığı, insan merkezli bakış açısının ötesinde bir varoluş biçimini sembolize ederken, insanlığın empati ve kültürel farklılıklara açık olma gerekliliğini vurgular. Edebi açıdan, roman hem Jules Verne’in macera odaklı bilim kurgusundan hem de Mary Shelley’nin daha spekülatif ve ahlaki yönelimlerinden etkilenmiştir. Wells’in canlı betimlemeleri ve akıcı anlatımı, okuru hem fiziksel hem de entelektüel bir yolculuğa çıkarır. Bedford’un hırslı ve maddiyatçı kişiliği ile Cavor’un bilim aşkı arasındaki zıtlık, insan doğasının çok yönlülüğünü sergiler. Bilim kurgu tarihindeki yeri açısından bu roman, 20. yüzyılın daha karmaşık ve teknolojik odaklı bilim kurgu eserlerine zemin hazırlamıştır. Örneğin, Ay’daki farklı bir türle etkileşim teması, Isaac Asimov ve Arthur C. Clarke gibi yazarların uzaylı uygarlıklarla ilgili eserlerine ilham vermiştir. Ayrıca, insanlığın etik sorumluluklarına dair tartışmalarıyla, bilim kurgunun yalnızca bir macera türü değil, aynı zamanda felsefi bir araç olabileceğini göstermiştir. Sonuç olarak, Ay'da İlk İnsanlar, bilim kurgu türünün gelişiminde hem yenilikçi bir örnek hem de insanlığın sınırlarını keşfetme arayışının hikayesidir.